Duribet aleyhimu’z-zilletu ve’l-meskenetu [195]
... Zillet, onları kuşatan bir olgu kılınmıştır. Onlar, (zilletin içinde) çadırın kuşattığı (Duribet aleyhi) kimse gibidir; ya da onlara kaçamayacakları bir zillet büründürülmüştür. Çamurun duvara çalınıp artık ondan ayrılmaması gibi. [196] ... Evin, içindekilerini kuşatması (yedribu) gibi onlar kalıcı bir şekilde meskenet/yokluk/yoksulluk içinde kalacaklardır. [197] ... Yani çadırın örtüsünce örtülmüş (Duribet aleyhi) kimse misali zillet de onları öylece kuşatmıştır. [198] Önceleri zengin oldukları halde kendilerini zillet ve fakr u zaruret içinde buldular. [199] "Duribet aleyhim" cümlesi bir çadırın, içindeki kimseyi her taraftan kuşattığı gibi zillet ve meskenet de onları kuşatmadan kinayedir.[200] Nitekim şair şöyle der: "Yücelik, mürüvvet ve cömertlik îbn-i Haşrec'i kuşatan bir çadır içindedir." [201] Net bir şekilde anlaşılıyor ki onlarca anlamı ihtiva eden "darebe" fiili burada çok yaygın olan "dövdü veya vurdu" anlamının dışında kullanılmıştır. Kuşatılmak, mecbur bırakılmak, duçar olmak gibi mecazi anlamların fiilin yaygın anlamına öncelenmesi gerekirken ne yazık ki mütercimlerimiz buna pek riayet etmemişlerdir. Elmalı:... üzerlerine de zillet ve meskenet binası kuruldu. Diğer bir deyişle üzerlerine de zillet ve meskenet damgası basıldı; hakaret altında ağır vergilere ve fakirliğe maruz kaldılar. Çantay: ... onların üzerine horluk ve yoksulluk vuruldu. Bilmen: Onların üzerlerine alçaklık, yoksulluk vuruldu ... Yavuz: Onların üzerlerine horluk ve yoksulluk yüklendi. Davudoğlu: Böylece onların üzerine alçaklık ve yoksulluk (damgası) vuruldu. D.İ.B.: Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu. Ateş: Üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu ... Bulaç: Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ... T.D.V.: İşte (bu hadiseden so a) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Y. Öztürk: Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu. Atay: İşte böylece onlara aşağılık ve miskinlik damgası vuruldu. A. Öztürk: Onların üzerine zillet ve meskenet damgası vuruldu. Koçyiğit: ... üzerlerine zillet ve meskenet (damgası) vurulmuş. Hizmetli: Tekrar zelil ve fakir düştüler. Varol: Onlar aşağılık ve yoksulluk belasına çarptırıldılar, Piriş: ... ve onlara alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Görüldüğü gibi mütercimlerimizden Yavuz, Varol ve Hizmetli hariç diğerleri "Duribet aleyhim" deki fiili (duribe) "vuruldu" anlamında ele almışlardır. Oysa daha önce de belirtildiği gibi bu fiilin birçok anlamı vardır ve özellikle burada "vurdu", edilgen çatısıyla "vuruldu" anlamında kullanılmamıştır. Görüşlerini buraya aldığımız otoritelerin hiçbirisi de keza "vuruldu "anlamını gündeme getirmemişlerdir. Hele Zemahşeri ve İsfahani gibi yetkinlikleri tartışılmaz filologların "Duribet aleyhim" formunu ısrarla mecazi bir ifade olarak değerlendirmiş olmaları sanırız mezkur ifadenin daha farklı bir şekilde tercüme edilmesi için önemli bir saiktir. Bu açıdan bakıldığında; Yavuz'un "yüklendi", Varol'un "çarptırıldılar" ve Hizmetli'nin "düştüler" şeklindeki tercümeleri daha anlaşılırdır. Lakin biz "Duribet aleyhim" formunun daha güzel şekillerde Türkçe'ye aktarılabileceğine inanıyoruz: - Zillet ve yoksullukla kuşatıldılar. - Zillet ve yoksulluğa maruz bırakıldılar. - Zillet ve yoksulluğa duçar kılındılar. - Zillet ve yoksulluğa mahkum edildiler, vb. Örnek: Bakara: 2/65: ... Sizin için diledikleriniz var ... dedi. Ve zillet ve yoksulluğa maruz bırakıldılar.
16.02.2009 tarihinden beri 4657 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:52